İran İzlenimleri

Geçtiğimiz aylarda (2023 Ağustos) bir haftalık bir İran seyahati yaptım. Bu yazıda farklı kaynaklardan kolayca bulabileceğiniz “Nerelere gidilir?”, “Ne yenir?” gibi sorulardan ziyade; bana ilginç gelen gözlemlerimi, Türkiye’yle İran’ın farklılıklarına değinmek istiyorum.

Bu arada Tebriz ve Tahran şehirlerini ziyaret ettim ve hepi topu 1 hafta turist olarak vakit geçirdim. Gözlemlerimin genel-geçerliliğini sizlerin takdirine bırakıyorum.

Genel İzlenim

Ülkeye girdiğinizde ilk izlenim bakımsızlık oluyor. Binaların büyük çoğunluğu sarı, gri renklerde. Bizde bazı yeni binalarda veya yollarda gıcır gıcır hissi olur ya, bir AVM hariç hiç öyle bir yer görmedim. Çok yeni açılan bir tren istasyonunda bile kaba inşaatı biten ince işçiliği yapılmayan bir bina havası vardı. Bizde örneğin metrolar fayanslardan, temizlikten parlak olur, yeni hissi verir. İran’da bu görüntüler çok nadir.

Sokaklarda çok fazla çeşme var. Bu çeşmeler Türkiye’deki hayratlar gibi değil daha çok bir su tankının üzerine musluk konarak yapılmış. Türkiye’deki atletizm pistlerinin kenarında, üniversite kampüslerinin içerisinde olan cinsten. Ancak çeşmelerin musluğu yukarı bakıyor, ve ağzınızı direk musluğun ağzına dayayarak içiyorsunuz (Avuca su doldurmak için uygun değil). Bu konuda da bence Türkiye’deki form daha mantıklı:)

Binaların büyük kısmı bitişik nizam. Binaların iki cephesi direk olarak yandaki binalara dayalı, balkon ve penceler de diğer iki cephede. Bu durum sadece kalabalık şehirlere özgü değil gördüğüm kadarıyla. Örneğin Khoy yakınlarında tenha bir dinlenme tesisinin etrafında, çevresinde hiç bir bina olmayan bir apartmanda da benze bir manzara gördüm. İleride binaların dayanacağı cepheler direk tuğlalı olarak bırakılmıştı ve hiç bir balkon ve pencere açıklığı yoktu.

Sabahları İlginç bir ekmek trafiği var. Ekmekleri bizdeki tandır ekmeği gibi ve tek ekmek formu bu, hiç somun ekmek veya farklı bir tarz ekmek görmedim. Tandır ekmekleri de yaklaşık 70-80 cm boyunda, 15-20 cm genişliğinde. (Etli ekmeğin biraz daha genişi gibi düşünülebilir.). İnsanlar, sabahları ellerinde, omuzlarında bunları taşıyıp evlerine, dükkanlarına ekmek götürüyor. Çıraklar 20-30 tanesini yüklenip siparişleri götürüyor.

Meşhur lüks markaların çok fazla imitasyonu var. Balenciaga, Dior, Louis Vitton yazan t-shirtler giyen normal insanlar görüyorsunuz (Lüks semtlerde falan değil, örneğin kapalı çarşıda mal taşıyan çalışanlarda). Bu durumu sadece erkeklerde gördüm. Kadınlarda sanırım marka farkındalığı ve takıntısı daha yaygın bu nedenle onlar sanırım imitasyon konusunda daha hassas.

Ekonomi

Ülke ambargodan dolayı baya kötü etkilenmiş durumda, örneğin kredi kartınızı (Visa - MasterCard) kullanamazsınız. Otel için online ödeme yapmak çok zor. Kendi hava yollarının (Iran Air, v.b) sitesinden biletinizi online olarak alamazsınız. Bu nedenle bu gibi durumlara hazırlıklı olmakta ve yanınızda yeterli miktarda nakitle gitmekte fayda var. Tebriz ve Tahran’da Türk Lirasını çok rahatlıkla bozabilirsiniz. Diğer şehirlerde bu kadar rahat olmayabilir. Güvende olmak için USD veya Euro ile gitmek daha faydalı olacaktır.

Para birimleri İran riyali ama insanlar bunun 4 sıfır atılmış hali olan “Tümen”i kullanıyor. Tüm alışverişlerde söylenen fiyat Tümen gibi varsayılabilir.

Maalesef resmi kur ve sokak kuru farklı. Paranızı havalimanında veya ilk gördüğünüz döviz bürosunda bozarsanız %10 - %15 kaybınız olur. Kapalı çarşı gibi yerlerde dövüz bozan insanlar var. Burada 4-5 yere sorup en uygundan bozabilirsiniz.

Demografi

Ülkenin kuzey batısında yoğun bir Azeri nüfusu var. Azerilerin çoğu iki dilli. Burada İran’da konuşulan Azerice’nin Azerbaycan’dakinden biraz farklı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Konuştukları Türkçe, Türkiye Türkçe’sine (İranlıların deyimiyle İstanbuliyye’ye ) Azerbaycan Türkçesi kadar yakın değil; ama Türk dizileri sağolsun büyük bir kısmı Türkiye Türkçesini biliyor. Özellikle kadınların ve gençlerin büyük bir kısmıyla çok rahat anlaşabilirsiniz. İngilizce bilmeyen birinin en rahat seyahat edebiliceği yerlerden. Tabi alfabe farklı, yer yön v.b bulmak birilerine sormadan zor. Ama hiç çekinmeden birilerine yer-yön sorabilirsiniz. Bu hem çok yaygın hem de insanlar cidden yardımcı oluyorlar. Bana bile kaç kişi yer yön sordu. Size yer yön soranlara ‘Men farsi bilme-nisam’ (Ben Farsça bilmiyorum) diyerek, yabancı olduğunuzu belirtebilirsiniz. Veya Tebriz’de veya Tahran’da direk Ben Türk’üm derseniz karşıdaki sizi anlayacaktır.

İran’da çok fazla da Afgan asıllı kişi var. Çok fazla Afgan uzun süren savaşlardan (Ruslarla ve Amerikanlarla) sonra mülteci olarak İran’a gelmiş. Ben bile bir kaç Afgan asıllı kişi ile karşılaştım. Tahminim Türkiye’deki Suriyeli oranına benzer bir oranda Afgan vardır İran’da.

İranlıların fenotipleri Türklere, Kürtlere (daha çok) benziyor. Çoğu İranlıyı Türkiye sokaklarında görsek bu heralde yabancı demeyiz. Benzer şekilde konuşmadığım sürece benim yabancı olduğumu kimse tahmin etmedi. Beklerken vesaire direk Farsça yer yön soruyorlardı.

Kültür

Türkiye’yi çok seviyorlar, yollarda sokaklarda bizdeki ‘Yurt Dışında’ eğitim, ‘İrlanda’da dil okulu’, ‘SAT’a hazırlık’ v.b reklamların Türkiye muadilleri var. ‘Türkiye’de üniversite’ eğitimi, ‘YÖKDİL’e hazırlık’(yabancılar için Türkçe yeterlilik), ‘YÖS sınavına hazırlık’(Yabancılar için YKS) v.b reklamlar çok yaygın. Bizim için Almanya neyse onlar için de Türkiye biraz öyle benim gördüğüm kadarıyla. Türkiye’ye seyahat onlar arasında da çok yaygın, Van, Iğdır gibi şehirlere kara yoluyla özellikle Kuzey-batı İrandakiler çok sık seyahat ediyor. Genellikle amaç sekülerliği teneffüs etmek ve daha çeşitli seçeneklerle alışveriş. Yoksa fiyat olarak söylediklerine göre çok da fark yok. Hatta muhtemelen İran daha ucuz. Bu şehirler dışında İstanbul, İzmir, Trabzon, Kapadokya, Konya, Antalya, Isparta (Antalya’ya gitmeyi baltalamak için hükümet Antalya’ya direk seferleri kaldırmış. İnsanlar genelde Isparta üzerinden gidiyormuş Antalya’ya) da hayli popüler benim gördüğüm kadarıyla.

‘Bu listeye Konya nasıl girmiş?’ diyebilirsiniz: Cevap Mevlana (Onların deyimiyle Molavi). Mevlana İranlıların milli kahramanları gibi. Mevlana’yı çok seviyorlar ve sahipleniyorlar. Mevlana Türk mü Fars mı, veya kimin değeri gibi tartışmalara girmemekte fayda var. Benden söylemesi:)

Tabi sırf Mevlana değil milli şairleriyle çok övünüyorlar, ve sahipleniyorlar (Mevlana’nın yeri ayrı, bu arada açık ara birinci). Firdevsi, Şehriyar, Hayyam, Şems, Sadi gibi durak, cadde, sokak isimleri var. Bu tarz isimler için şairler dışında dini liderlerin isimleri de sıkça kullanılıyor gibi (Imam Ali, Imam Hoseyn, Imam Rıza, Imam Humeyni, v.b).

Devlet dairelerinde, veya kamu binalarında (metro, gar v.b) Kasım Süleymani ve 4-5 kişinin (sanırım körfez savaşı kahramanları) resimleri var. Ben açıkçası Kasım Süleymani’nin İranlılar için bu kadar önemli biri olduğunu bilmiyordum. Hamaney’den daha çok Kasım Süleymani’nin resmini gördüm diyebilirim.

İlginç bir resim ve heykel kültürü var. Örneğin kimi camilerin girişinde (içinde değil). Hamaney, Humeyni gibi dini liderlerin resmi asılı. Bizde bir caminin dışında, kapısında ben hiç resim görmedim. Sokaklarda küçük basit heykeller var (Bisiklet süren çocuk v.b). Bence baya hoş bir hava katıyor. Örneğin banklar bile ilginç bir tasarıma sahip, bizdeki gibi düz ahşap değil.

Çok güzel bir bahçe ve süs havuzu kültürü var. Parklar, veya saray avluları Türkiye’dekilerden çok daha estetik. Şehir parkı açısından da bence Türkiye’den çok daha ilerideler. Örneğin Tahran’da Ankara’daki Gençlik veya Kurtuluş parkı gibi parklardan hem çok daha fazla var hem de çok daha güzeller.

Çok fazla müze var. Müzeleri de 4 kategoriye ayrılmış durumda. Giriş ücreti her kategori için farklı. Bu konuda Türkiye’deki müzelerden daha nizami bence. Ancak müze kart gibi bir uygulama maalesef yok, her müze için ayrı giriş ücreti ödemeniz gerekli.

Kadınların gündelik yaşama katılımı çoğu Arap ülkesine göre çok daha iyi. Kadın şoför çok fazla, marketlerde, dükkanlarda, v.b bir çok yerde kadın çalışan çok fazla. Kısaca kadınların İş gücüne katılımında Türkiye’ye yakın diyebilirim.

Herkesin malumu, kadınların başörtüsü takması zorunlu. Ancak sokaklarda, parklarda tek tük başörtüsüz kadınlar da gördüm. Veya şapka kullanarak başını kurallar çerçevesinde kapatıp baş örtüsüz kombin yapanlar da var.

Internet

Internet kullanımında çok büyük bir kısıtlama var. Twitter, WhatsApp, gibi bir çok sosyal medya kullanıma kapalı. Bu yasaklara maalesef Google Play de dahil. Uygulamaları ya APK aracılığıyla ya da Bazaar uygulamasından indirebilirsiniz (Ya da önceden hazırlıklı olup gerekli tüm uygulamaları seyahatten önce indirebilirsiniz). Ben bu konuda katı olduklarını biliyordum ve güya hazırlıklı gidip VPN indirmiştim; ancak her VPN de çalışmıyor (Büyük ihtimal uygulamada aratıp ilk indirdiğiniz, ücretsiz VPN çalışmayacak. Benden söylemesi). Bunlara ek olarak internet de çok yavaş. Mobilden fazla video falan izleyemezsiniz. Gmail, Google Maps, Youtube yasaklı değil. İletişim için mail kullanılabilir (Ben uçaktan inince aileme vardığımı haber vermek için ablama mail atmak zorunda kaldım. WhatsApp’ın kapalı olduğunu beklemiyordum).

Trafik - Ulaşım

Trafik tam bir kaos. Özellikle Tahran’da caddeler tam filmlerdeki Hindistan sahneleri gibi. Çok fazla motor var, trafik lambası çok az. Sürekli yola dalman lazım. Benzer şekilde karşıdan karşıya geçerken yola atlamazsanız karşıya geçemezsiniz. Yola atlayınca arabalar yol veriyor yoksa geçip gidiyorlar. Trafik lambası da olmadığı için (veya çok nadir olduğu için) alternatifiniz de yok. Ama yola atlarken siz yine de İranlıları bekleyin onlarla beraber geçin bence.

Araçlar genelde 1990-2000 model arası gibi (bizdeki broadway, eski Megane v.b tipinde). Genelde 3-4 model ve marka var (2 tane yerel markaları var çok yaygın), şaşırtıcı derecede Peugeot çok yaygın ve bir kaç Çin menşeili araç var. Arada tek-tük yeni, veya cip tipinde araç görüyorsunuz (Tahran’ın kuzeyinde v.b). Ama bunun dışında araçların büyük kısmı eski modeller.

Snapp (İranlıların deyimiyle “İsnepp”) ve Tapsi isimli taksi uygulamaları var ve çok yaygın. Bir yerden bir yere gitmek için bu uygulamaları kullanabilirsiniz. Ancak maalesef uygulama için İran telefon numarası gerekiyor. İran hattını da hava alanı veya telekom dükkanlarından 1 aylık v.b paketlerle alabilirsiniz (Bence vaktiniz varsa ve 1 haftadan çok kalacaksanız kesinlikle hat alın). Bu arada benzin neredeyse bedava, özellikle Türkiye’deki fiyatlardan sonra taksi, metro bileti v.b fiyatları çok ucuz geliyor. Ben gittiğimde metroda bir geçiş Türkiye’dekinin yaklaşık 10’da 1’iydi. Taksi fiyatlarında da benzer bir oran var. Bu arada sarı taksi gibi özel bir taksi yok benim gördüğüm kadarıyla, herkes Snapp ve Tapsi’yi kullanıyor.

Tahran’ın geniş bir metro ağı var (tahminim kilometre olarak İstanbul’a çok yakındır. Neredeyse yarı nüfusa rağmen). Tahran metrosunda merkez hub gibi transfer noktaları yok (İstanbul’daki Yenikapı veya Ankarada’ki Kızılay gibi). Bir durakta en fazla iki metro hattı kesişiyor. Hal böyle olunca aktarma v.b daha rahat oluyor, hem de genel ağ daha dağınık oluyor ve aşırı kalabalıklar önleniyor. Bana baya ilginç ve mantıklı geldi. Metro’da işportacılar çok yaygın. Bizim İstanbul’da vapurlarda gördüğümüz manzara her metroda var. İşportacılar, kablo şarj aleti, diş macunu, diş fırçası, atıştırmalık gibi ufak tefek şeyler satıyorlar. Metroların genelde 1-2 vagonu sadece kadınlara tahsis, kalan vagonları erkekler ve kadınlar kullanabiliyor. Metro yürüyen merdivenlerinde sağda bekleme, soldan yürüme olayı yok. Herkes bekliyor. (Bunun savaşını veren cengaver de hiç görmedim. Orada sanırım hiç böyle bir olay yok henüz) Bu konuda farklı yerlerin farklı tarzları olmasını anlaşılır. Ancak metroda inenlere öncelik olayı da yok. Metrolara inme binme özellikle kalabalık duraklarda tam bir keşmekeş. Bir an önce inenlere öncelik nosyonu oraya da gelmeli.

Diğer - Random

Bir hafta kaldığım süre boyunca, İran toprakları içerisinde hiç pisuvar görmedim. Buna gümrük, hava alanı, tren garı, AVM dahil. Sanırım bu konuda baya katılar. Genellikle alaturka tuvaletler var, nadiren de alafranga tuvalet var. Alafranga tuvaletlerde taharet musluğu var; ancak musluklar klozetin parçası değil. Dışarıdan bir hortum (duşa kabin hortumu gibi, plastik değil) vasıtasıyla kullanılıyor ve sizin elinizle tutup yön v.b vermeniz gerekiyor. Bence hijyen v.b açıdan bizdeki sistem daha mantıklı ama belki onlardaki konvansiyonun da bir artısı vardır. Tuvalet kağıtlarının hissi bizdeki kağıt havlu gibi (Form olarak bizdeki gibi rulo ama, dokusu kağıt havlu gibi). Bu konuda da bence bizdeki konvansiyon daha doğru:)

Türkiye’deki gibi A-101, BİM, Migros gibi zincir marketler fazla yok. Genel olarak market kültürü de fazla yok gibi, dükkanlar genelde 10-15 metrekarelik bakkal gibi yerler. Bu konuda Türkiye’nin 20 yıl öncesi gibi (Bence bu konuda büyük bir fırsat var, iş insanlarına duyurulur.). Dükkanlarda uluslararası markalar çok az, genelde kendi ürünleri var gibi benim gördüğüm kadarıyla. Bir kaç defa Ülker ürünü gördüm onun dışında Türk markası görmedim marketlerde. Tek istisna Coca Cola, Coca Cola çok yaygın. Her yerde var (Türkiye’deki Coca Cola boykotçularına duyurulur. Sanırım İran’ın bulamadığı İsrail bağlantısını onlar buldu). Örneğin hiç Pepsi görmedim. Kendi yerel bir kaç kola markaları var ama Coca Cola pazarı domine ediyor kesinlikle. Marketteki atıştırmalıklar, bisküviler, çikolatalar v.b Türkiye’nin çok gerisinde, mide bulandırıcı derecede tatlı, yerli yersiz kavun esansı var bir çok üründe. Bir kaç alış verişten sonra kendime sadece Türkiye’den bildiğim markalar veya Coca Cola alacağım diye bir kural koydum. Benden söylemesi:) Kutu kola şişelerinin dizaynı bizden biraz farklı, bence onlardaki versiyonun açımı daha kolay.

İran’da zaman dilimi +3.30. İlk defa yarım saatlik bir zaman gördüm, bu yönü bana baya ilginç gelmişti. Belki Türkiye’nin yıllardır arayıp bulamadığı zaman dilimi +2.30 dur.

X-ray çok az, Türkiye’deki gibi adım attığınız yerde x-ray yok. Avmlerin, metroların girişinde X-ray görmedim ben. Sadece hava alanında gördüm orada da dış kapıda değil check-in kısmına girerken vardı.

Türkiye’ye kıyasla daha az cami var gibi geldi bana. Bizdeki gibi küçük mahalle camileri yok gibi, genelde büyük merkez cami gibi camiler var (Tabi bu benim gezdiğim yerlerle de ilgili olabilir). Gezdiğim bir camide zemin 6 metrekarelik halıların serilmesiyle kaplanmıştı. Türkiye’de genelde camilerde zemin halısı yekpare olur, yaptırılıp serilir. İranlıların sistemi benim daha çok hoşuma gitti. Millet eski halısını falan camiye verebilir onların sistemde. Bizde ise cemaatten halı parası toplanır.

Selamın Aleyküm neredeyse hiç kullanılmıyor. Herkes Selam diyor, birbirini selamlamak için. Gördüğüm kadarıyla bu konuda seküler dindarlar arasında bir ayrım da yok. Bir yere girdiniz, bir dükkana girdiniz. Selam demeniz yeterli.

Her ne kadar insanlar çok misafirperver ve sıcak kanlı olsa da garip bir kolpadan nezaket kültürü var. Örneğin taksiye biniyorsunuz, nerelisin, muhabbet v.b’den sonra parayı ödediniz, tam ineceksiniz. Sürücü gel misafirim ol, bugün bana gidelim diyor. Kendini böyle demek zorunda hissediyor, ama sizin kabul etmeyeceğinizi de biliyor. Çok yüzeysel tanıdığınız kişilerin tekliflerini, önerilerini çok ciddiye almamakta fayda var. Benim tüm seyahatim boyunca en sevmediğim yönlerden biri buydu.

Özetle beklentilerimden iyisiyle kötüsüyle baya farklı bir İran gördüm. Genel seyahatim çok güzeldi ve çok eğlendim. İmkanı ve fırsatı olanlara tavsiye ederim. Benim kısacık seyahatimde gözlemim İran toplumu ile yönetiminin büyük bir asimetri içerisinde olduğu. Umarım İranlılar hakettikleri gibi bir yaşama ve yönetime bir gün kavuşur.